12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY 'u Anma Günü

12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY 'u Anma Günü

Dönemin Milli Eğitim Bakanı, Hamdullah Suphi Bey'in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey kendisini ulusal marş yarışmasına katılmaya ikna etti.

İlk başlarda marşı kazanan şaire 500 liralık ödül verileceği haberini aldı ve devletin marşını para karşılığında yazmak istemedi.   Yazılan marşların hiçbiri kabul edilmiyordu. Devletin yüksek görevlerinde ki insanlar, bu marşın sadece Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılacağını belirtti ve şair Akif baskılara daha fazla karşı gelemeyerek, Türkiye Devleti Ordusu için yazdığı İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye'de yayımlandı.  

12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45'te ulusal marş olarak kabul edildi.

Akif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışladı.

 

12.03.2024 33

 

 

İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Tarihçesi  


1920’li yıllarda süren Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’nun dört bir yanında düşmanla cenk ediliyordu.

Uzun süren çarpışmalar sonrasında 1. İnönü savaşında Yunan Ordusu’na büyük bir darbe indirildi.   Bu süre içerisinde, alınan zaferle beraber toplumun bilincini güçlendirmek ve topluma bağımsızlık enerjisini katmak için milli marşa ihtiyaç duyuldu.

1921 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “ İstiklal Marşı Yazma Yarışması “düzenlendi.

Yarışmaya kazanan şaire ise 500 Lira’da ödül verilecekti.   Yarışmaya toplamda 724 şair katıldı ve Mehmet Akif Ersoy’un  " Kahraman Ordumuza  " adlı şiiri en çok beğenilen şiir oldu.

Büyük çalışmalar sonrasında ise 12 Mart 1921 tarihli toplantıda İstiklal Marşı seçilmiş oldu.  

 

 


İstiklal Marşı tamamı olan 10 kıta ve sözleri...  

 

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.  

 

Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül...

Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;

Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.  

 

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.  

 

Garb'ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

''Medeniyet!'' dediğin tek dişi kalmış canavar?  

 

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

 

Bastığın yerleri ''toprak!'' diyerek geçme, tanı!

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.  

 

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.  

 

Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:

Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli;

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli

Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli. 

 

O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;

Her cerihamda, İlahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım!

O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım.  

 

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.